“Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız!”
Aksakal; “Demokratik Sol Parti, iktidardan ve muhalefetten ümidini kesmiş halkımıza yepyeni hedefler koyabilecek bir birlikteliğin oluşması konusunda üzerine düşen sorumluluğu tereddütsüz yerine getirecektir.”
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında;
“Saygıdeğer basın mensupları, değerli arkadaşlarım
Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal kaos ortamının yansımalarını doğrudan veya dolaylı etkilerini yaşayan bir ülkeyiz.
Jeopolitik özelliği itibariyle dünyanın kıymetli bir konumunda yer almanın kaçınılmaz sonucu tarihten bugüne egemen güçlerin hayalinde olmuş toprakların sahibiyiz.
Bu nedenledir ki; üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla sarılmış şekilde yaşamak ve en önemlisi de ayakta kalmak zorundayız.
Dünyanın yeniden paylaşımı döneminde farklı yöntemlerin hayata geçirildiği bu süreçte Türkiye bugüne kadar olduğundan daha uyanık olmak zorundadır.
ABD öncülüğünde 20 yıl önce başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi adındaki, bölge ülkelerinin rejimlerinin ve sınırlarının değiştirilmesi stratejisinin, iki önemli dünya gücü sayılan Amerika ve Rusya’nın kapalı kapılar arkasında kurguladıkları plan çerçevesinde hayata geçirilmekte olduğunu görüyoruz.
Rusya’nın Ukrayna topraklarına musallat olması sonrasında Volodamir Zelenski’yi cesaretlendiren (!) batı dünyası sadece silahlarını pazarlıyor!
Şimdi de Ukrayna’ya ne diyor Amerika?
“Bir kısım toprağından feragat ederek masaya otur.” Yani Rusya’nın, Dinyeper nehrinin doğusunda kalan Lugansk ve Donetsk’i devlet olarak tanıdığı Dombas bölgesini feda etmesini istiyor.
İşte kapalı kapılar arkasında planlanan küresel sistem stratejisinin en çarpıcı örneği budur. Aynı uygulamayı yakın gelecekte bizim topraklarımız üzerinde deneyeceklerini ön görmek için kâhin olmaya gerek yok. Zaten bunu açıkça ifade etmişlerdi.
İşte; Yunanistan topraklarında ABD tarafından kurulan 9 askeri üs buna bir delil teşkil etmektedir. Bu üslerin sözde Rusya’ya karşı kurulduğu iddiasına da sadece gülüp geçiyoruz.
Hiç kimse aklımızla alay etmesin, dahası herkes aklını başına alsın. Bu coğrafyada oluşacak en küçük kıvılcım ne Irak’a benzer ne de Ukrayna’ya! Oluşacak yangın, başta AB coğrafyası olmak üzere tüm dünyayı ateş topuna dönüştürür.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rise’ın, ABD ve müttefiklerinin kendisini “Ortadoğu’da uzun soluklu değişimlere hazırlamalıdır.” söylemi kapsamında bugünkü yaşananlara hak ettiği anlamın yüklenmesi gereğine vurgu yapmak isterim.
Bir taraftan Arap baharı diyerek başlatılan rejim değişiklikleri, diğer taraftan terör örgütleri marifetiyle oluşturdukları kaos planlarıyla yeni devletçikler kurma hayali elbette ki kadim Türk devleti tarafından dikkatle izlenmekte ve gerekli tedbirler hayata geçirilmektedir.
Suriye topraklarında barındırılan PKK/PYD/KCK terör yapılanmalarına karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin temizlik harekâtı planı tam da bu amaca hizmet edecek karakterdedir.
Bu kapsamda olmak üzere bir kez daha ifade etmeliyim ki Demokratik Sol Parti’nin programında yer alan Bölge Merkezli Dış Politika stratejisi mevcut sorunların en az hasarla bertaraf edilmesinin mutlak şartıdır.
Bunun için yapılacak ilk iş komşularımızla yeniden sağlıklı ve karşılıklı güvene dayalı ilişkileri kurgulamak olacaktır. Amerika’ya güvenip yolda kalmayan bir devlet bilen varsa beri gelsin.
Yakınımızda çok tehlikeli girişimler hız kesmeden devam ediyor. Yunanistan’ın başta ENOSIS hayalleri olmak üzere Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de küresel emperyalizmin tetikçiliğine gönüllü görünmesinin, işlerin biraz daha zorlaşması dışında bir şeye hizmet etmeyeceği açıktır.
Yunanistan dolduruşa gelmemelidir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” diye bir Türk atasözü vardır. Bu çok önemli bir atasözüdür, tarihi yeniden yaşatmanın kimseye faydası yoktur!
Her seferinde hukuktan, adaletten, insan haklarından dem vuran batı medeniyetleri, kendi çıkarlarına yönelik kurguladıkları hiçbir eylemde bu değerleri hatırlamamışlar, tanımamışlar ve dikkate almamışlarıdır.
En yakın örneği; Irak’ın işgali sırasında öldürülen bir buçuk milyon Müslümanın, tecavüze uğrayan on binlerce kadının haklarının peşine düşülmediğini hepimiz gördük ve yaşadık.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nın “Başlangıç” hükümlerinde “Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının..” hilafında olamayacağı hususunu devletimizi yönetenler kadar müttefiklerimizin de iyi bilmesi gerektiğine inanıyorum.
Güneyimizde bir uydu devlet yaratma peşinde olan, onlara yardım ve yataklık eden, onlarla iş tutanlara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri her hal ve kârda gereğini tereddütsüz yerine getirecektir.
Suriye ile sınırımızda yuvalanmış terör yapılarını ve unsurlarını zaman geçirmeden tasfiye etmek binlerce yıldır kardeşçe yaşamayı bilmiş ulusların tarihi sorumluluğudur.
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,
Bugünlerin yaşanmasında küresel güçlerin kabahati var da bu devleti yönetenlerin hiç mi sorumluluğu yok? Elbette birinci derecede sorumluluk bugünkü sorunların oluşması sürecinde basiretsiz ve öngörüsüz politika ve uygulamalarıyla iktidarı elinde bulunduranlardadır.
Geçmişte dış politikada “bir koyup üç almak” taktiğini uygulayanların, bugün adına “kazan kazan” dedikleri taktikle aynı merkezlere hizmet ettiğini söylersek yanlış yapmış olmayız.
Türk milletinin ne “üç” kazanmak için verebileceği “biri”, ne de tüccar zihniyetiyle ortaya çıkıp “ben kazanayım da..” diyerek başkasına kazandıracağı bir değeri olamaz.
Hassas bir süreçten geçiyoruz. Ülkemizin ve devletimizin âli menfaatleri her türlü yargının önünde gelmelidir. Demokratik Sol Parti olarak bugün gerek ABD ve gerekse Rusya ile, planlanan şekilde yürümeyen bölgesel sorumluluklar konularda gereğinin mutlaka yapılması, gereken inisiyatifin zaman geçirmeden alınmasını bekliyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Milli İstihbarat Teşkilatımız, Jandarma ve Emniyet güçlerimizin her türlü zorluğun karşısında bu melâneti ortadan kaldıracaklarına olan inancımız tamdır. Allah yollarını açık eylesin, ayaklarına taş değdirmesin.
Değerli basın mensupları,
Ülke gündeminin değişmez maddelerinin başında bir de 2023 seçimleri konusu var ki hakikaten evlere şenlik, hız kesmeden ve içerik değiştirmeden devam ediyor.
Her gün aynı konular, aynı aktörler, aynı kişiler tarafından bıkmadan-usanmadan nasıl konuşulur bilemiyoruz.
Tamam; şunun şurasında artık bir yıldan az bir zaman kaldı seçimlere. Kuralları da üç aşağı beş yukarı belli.
Eğer temel strateji devleti lâyıkıyla yönetmek, gerçekten hakça bir düzen kurgulamaksa neden kişiler sürekli siyasetin öznesi haline gelir?
Oysa siyasetin öznesi ekonomi politikalar değil midir?
Dikkat ederseniz konuşulan aktif aktörlerin hiç birisi bu konularda tek bir kelâm etmiyorlar. Varsa yoksa kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı, kimin nasıl gönderileceği.
Peki bunların hepsi olduktan sonra bir sihirli değnek mi var bizim bilmediğimiz? Gökten para mı yağacak örneğin, ya da yer altından petrol mü fışkıracak?
Değerli basın mensupları,
Bugün birbiriyle kıyasıya kavga ediyormuş görüntüsü veren iki ittifakın ikisi de fiilen iktidardadır.
Birisi genel iktidarda, diğeri yerel iktidarda. Ama şu kadarını açık ve net olarak söylemeliyim ki, her iki iktidarın da bugünkü manzarasının özeti; zam, zulüm, işkence’dir!
Televizyon kanallarındaki tartışma programlarında yetkin olan-olmayan, bilen-bilmeyen her konuda ahkâm kesenlerin görevi sadece milletin gazını almaktır!
Yoksa hadisenin gerçek boyutunu konuşmak esasen onların da pek işine gelmemektedir. Bakınız;
“Kiralarda fahiş artış” diye güncel meşhur bir tartışma konusu var. Dün Meclisten bu konudaki kanunu da geçirdiler.
“Konut kiraları bakımından, 1 yıl süreyle bir önceki yılın kira bedelinin yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde artış yapılabilecek, bunun üzerindeki artışlar geçerli olmayacak” denildi.
Öncelikle sorunu doğru tespit etmek zorundayız. Sıkıntı sadece konut kiralarında mı? Peki işyeri kiraları nasıl olacak?
İlk anda çok iyi bir düzenleme diye düşünebilirsiniz. TÜFE’nin % 73,50 olduğu bir ekonomide kira artış oranını 1 yıl süreyle de olsa hangi haklı gerekçeyle % 25’de sabitleyebilirsiniz? Ekonomide yarattığınız yıkımın bedelini ev sahiplerine yüklemeye hakkınız var mı?
Sayın Adalet Bakanı “Bu düzenlemede, kiracı ve ev sahibinin hukukuna halel vermeden ikisinin de belli bir fedakârlıkta bir noktada durmasına da özen gösterdik. Umarım beklentileri karşılar.” buyurmuşlar. Görülüyor ki kendisi bile bu konuda vicdanen rahat değil!
Bu durumda önümüzdeki yıl artışları serbest mi bırakacaksınız? Böylesi bir durumda kiracı olanlara katkı verme sorumluluğu mülk sahiplerinde midir? Bakın buradan sizi uyarıyorum; bu akılları kim veriyorsa sizi yanlış yönlendiriyor, demedi demeyin! Yarın bu kanun karşısında kiralar daha da artacaktır ve hatta yeni ev kiralayacaklar için hiçbir ev sahibi 1 yıldan fazla süreli kontrat yapmayacaktır.
Önemli bir hususu bizi izleyenlerin bilgisine sunmak isterim; bir taşınmazın kira değeri, o taşınmazın mülkiyet değerinin 240’ta biridir.
Kimse kusura bakmasın, bir evin maliyetini belirleyen unsurlar her Allah’ın günü zamlanıyorsa, o evin değeri de her defasında pahalanıyor demektir.
Demir fiyatları her gün anlık değişiyorsa, akaryakıt fiyatları haftalık değişiyorsa, döviz ve altın fiyatları saniyelik değişiyorsa evin değeri de bu kapsamda güncel olarak değişir.
Hatta evin değeri, yakınında satılan bir başka evin değerinin bir anda yüzde 10 üzerinde bir değere ulaşır ve o evin kirası da mülk değerinin 240’da biridir.
Milleti avutmaktan da vazgeçin!
Maliyetleri düşüremediğiniz müddetçe binalar ucuzlamaz, dolayısıyla kiralar da düşemez. Aksi bir beklenti matematiğin kurallarına aykırıdır.
Eğer gerçekten halkın ekonomik sıkıntısını dert ediniyorsanız, üretimin artmasını sağlayın, başta yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizin değerlendirilmesiyle ihracatın artmasına, turizm gelirlerinin çoğaltılmasına çabalayın, yatırımların önündeki zorlukları ortadan kaldırın.
Önerilerimizde ne demiştik?
Büyükşehir yasası derhal değiştirilmelidir ve eski haline getirilmelidir, köyler köylülere geri verilmelidir. Vahşi kapitalizmin boyunduruğundan kurtularak acilen Karma Ekonomi Sistemine geçilmelidir. Ve tabii, büyük yatırımların peş peşe yapıldığı sürecin bir dönem olsun dinlendirilmesinin, kapasite azaltmanın, toparlanmada önemli katkılar sağlayacağını da gözden uzak tutmamalıyız.
Bu önerilerimize elbette hayati önemdeki Eğitim, Sağlık ve Savunma Sanayi ile ilgili yatırımlar dahil edilmeyecektir.
İkinci bir önemli konu ise Temmuz ayında yapılması planlanan asgari ücrete, memur ve emeklilere yapılacak maaş artışı konusudur ki ekonomi yönetimi bu konuda da baltayı taşa vurmak üzeredir.
TÜİK verilerine göre bile % 73,50 olarak gerçekleşmiş bir enflasyon ortamında SSK ve BAĞKUR emeklilerine reva görülen maaş artışı % 35,64 olarak belirlenmişse tartışılacak bir şey kalmamış, konu kapanmış demektir. Bu çok büyük bir haksızlıktır.
Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer basın mensupları,
Biz bu gerçekleri, bir muhalefet partisi sorumluluğu altında çözüm önerilerimizi de beraberinde ortaya koyarak görevimizi bihakkın yerine getiriyoruz.
İşte; görüyoruz ki mevcut sistemle işler öyle hesaplandığı gibi, hayal edildiği gibi “tıkırında” gitmiyor.
Eğer tüm toplum kesimleri olarak ortak paydayı yakalamakta müşkülümüz varsa ve bu zorluğu ortadan kaldıracak samimiyeti sergileyemiyorsak her alanda olduğu gibi başta aile içi yaşam olmak üzere tüm hayatımız çekilmez olacaktır.
Bütün bu yaşananlarla birlikte dövizdeki artışın geldiği son nokta, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati bakanımızın gözlerindeki ışığı daha da parlatmıştır diye düşünüyorum.
Mübarek Kurban Bayramı’na 1 ay gibi kısa bir zaman kaldı. Bu manzaraya göre halkın büyük çoğunluğu Kurban ibadetini yerine getiremeyecektir. Diyanet İşleri Başkanının 1.800 lira olarak açıkladığı “Yurtdışı Kurban kesim bedeli” yasak savma adına bir çıkış yolu gibi görünse de bununla ancak “kul” kandırılabilir.
Tabii tüm bu yaşananlar karşısında etkili ve güven veren bir muhalefet yapısının da ortaya çıkamaması, halkın umutlarını büsbütün yıkmaktadır.
Tutunacak dal arayan insanlar çaresizce kaderlerinde yaşanacakları beklemekte ve maalesef şimdiden kabullenmiş görünmektedirler.
Kendi içinde kemikleşme eğilimine girmiş, mevcut yapıdan muzdarip toplum kesimlerinin tümünü kucaklamaktan ve kapsamaktan uzak bir siyasi yapının nihai aşamada çıkar sağlayacağı tek yer vardır, o da mevcut iktidar yapısıdır.
Demokratik Sol Parti, iktidardan ve muhalefetten ümidini kesmiş halkımıza yepyeni hedefler koyabilecek bir birlikteliğin oluşması konusunda üzerine düşen sorumluluğu tereddütsüz yerine getirecektir.
Burada asıl sorumluluk ise, çağdaş medeniyetler ülküsüne gerçekten inanmış, lâik demokratik cumhuriyet değerlerine ve Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ifade eden, bölücü terör örgütlerini ve onların siyasi uzantılarını reddeden, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu konusunda kararlı ve samimi bir duruş sergileyen, en önemlisi de geçmişini inkâr etmeyen milliyetçi, vatansever siyaset temsilcilerinin omuzlarındadır.
Zaman daralmaktadır, sabırlar tükenmektedir.
Bu darboğazdan çıkmak için, Kartacalı Komutan Hannibal’in söylediği gibi “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız!” sözlerine yer verdi.