Hikmet Sami Türk: Türk Milleti “HAYIR” Diyecek.
DSP Genel Başkan Yardımcısı ve Adalet Eski Bakanı Hikmet Sami TÜRK Anayasa Referandumu kapsamında bir basın açıklaması yaptı.
TÜRK açıklamasında, “Dört siyasi partinin temsil edildiği TBMM Genel Kurulunda AKP ve MHP’nin işbirliğiyle Anayasa Değişikliği Kanunu’nun 339 oyla Mecliste kabul edildiğini ancak, anayasaların esasen geniş mutabakata dayalı toplumsal sözleşme niteliğiyle bağdaşmayan, diğer siyasî partilerin görüşlerini dikkate almayan, yürürlükteki Anayasa’ya aykırı bir fiilî durumu meşrulaştırmayı amaçlayan bir zihniyetle hazırlandığını, en doğru değerlendirme ise 16 Nisan’da egemenliğin asıl sahibi olan Türk Milleti tarafından yapılacaktır” dedi.
DSP Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Sami TÜRK’ün açıklaması şöyle:
“Dört siyasî partinin temsil edildiği TBMM Genel Kurulunda AKP ve MHP’nin işbirliğiyle 339 oyla kabul edilen 21.1.2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (aşağıda kısaca Anayasa Değişikliği Kanunu veya 6771 sayılı Kanun), anayasaların geniş mutabakata dayalı toplumsal sözleşme niteliğiyle bağdaşmayan, diğer siyasî partilerin görüşlerini dikkate almayan, yürürlükteki Anayasa’ya aykırı bir fiilî durumu meşrulaştırmayı amaçlayan bir zihniyetle hazırlanmıştır. Üye tam sayısı 550 olan Meclis’teki kabul oylarının 339’da kalması nedeniyle Anayasa gereğince halkoyuna sunulan bu Kanun hakkında en doğru değerlendirmeyi 16 Nisan 2017 günü egemenliğin asıl sahibi olan büyük Türk Milleti yapacaktır.
Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliği ile ilgili halkoylaması için yurt içi seçmen kütüğüne kayıtlı seçmen sayısını 55.336.960, yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı seçmen sayısını 2.929.389, toplam seçmen sayısını ise 58.266.349 olarak açıklamıştır.
Yüksek Seçim Kurulu’nca 13 Şubat 2017 tarih ve 29978 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete ile ilân edilen Seçim Takvimi uyarınca; yurt içinde 16 Nisan 2017 Pazar günü yapılacak olan oy verme işlemleri, yurt dışında daha erken bir tarihte başlıyor. Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı vatandaşlarımız, 27 Mart 2017 Pazartesi gününden itibaren 57 ülkede bulunan 119 temsilciğimizde ve 32 gümrük kapısında oylarını kullanmaya başlayacaklardır. Yurt dışı temsilciliklerimizdeki oy verme işlemleri, 9 Nisan 2017 Pazar günü sona eriyor. Gümrük kapılarındaki oy verme işlemleri ise, yurt içindeki sandıklarda olduğu gibi 16 Nisan 2017 günü saat 17.00’ye kadar devam edecektir. Yurt içinde ve yurt dışında tüm seçmen vatandaşlarımızın sandık başına gitmeleri, demokratik rejim için yaşamsal bir önem taşımaktadır.
1982 Anayasası’nda şimdiye kadarki en kapsamlı ve rejim değişikliği niteliğinde köklü değişiklikler yapmayı amaçlayan 6771 sayılı Kanun, bu özelliğini Sultan II. Abdülhamit’in 7 Zilhicce 1293 (23 Aralık 1876) tarihli fermanıyla Türkiye’nin ilk yazılı anayasası olarak ilân edilen Kanun-i Esasî’den bu yana zaman zaman kesintilerle de olsa uyguladığı parlâmenter sistem yerine; dünyanın başka hiçbir ülkesinde benzeri bulunmayan, tamamıyla kendine özgü bir Türk tipi başkanlık sistemi getirmesinden almaktadır.
Bu Kanun’la 18 madde içinde Anayasa’nın toplam 73 maddesi değiştirilmekte, kısmen veya tamamen yürürlükten kaldırılmaktadır. Getirilen hükümler, bir Anayasa değişikliğinin ötesinde köklü bir rejim değişikliği özelliğini taşımaktadır. Bu hükümler, 94 yıllık Cumhuriyetimizi halk yönetimi olmaktan çıkarıp bir tek adam yönetimi hâline getiren, onun insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti niteliklerini ortadan kaldıran değişiklikler öngörmektedir. Dolayısıyla bu değişiklikler, doğrudan doğruya Cumhuriyete ve onun Anayasa’da yazılı niteliklerine aykırıdır.
Her şeyden önce bu değişikliklerle demokratik hukuk devletinin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesi büyük ölçüde ortadan kaldırılmakta; yasama, yürütme ve yargı erkleri sözde Cumhurbaşkanlığı sistemi adıyla tek kişinin elinde toplanmakta veya onun kontrolü altına konulmaktadır. Türkiye’nin ilk yazılı anayasası olarak 1876’da ilân edilen Kanun-i Esasî’den bu yana yapılan beş anayasa ile bu anayasalardaki değişikliklerin hiçbirinde hiçbir Padişaha, hiçbir Cumhurbaşkanına böyle yetkiler verilmemiştir. Bu konumda bir devlet başkanı, ne parlâmenter sistemde, ne örnek alındığı öne sürülen başkanlık veya yarı başkanlık sisteminde söz konusu değildir. Hele Cumhurbaşkanlığı kararnamesi adıyla (temel hak ve özgürlükler ile Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen veya kanunda açıkça düzenlenen konular dışında) yürütme yetkisine ilişkin konularda verilen ve Meclis’e sunulması gerekmeyen yasal düzenleme yapma yetkisi, bu sistemlerin hiçbirinde düşünülemeyecek bir uygulamadır.
20. yüzyılda benzeri bir uygulama, sadece 1933’te Almanya’da Şansölye Adolf Hitler’e “Ermächtigungsgesetz” (Yetki Kanunu) ile verilen anayasaya aykırı yasa yapma yetkisinde görülmüştür. Bu yetkiyle kurulan dikta rejiminin Almanya’yı ve II. Dünya Savaşıyla bütün Avrupa’yı ve dünyayı nasıl bir felâkete sürüklediği unutulmamalıdır.
Türkiye’de 141 yıllık bir yazılı anayasalar döneminin sonunda bütün bu süre boyunca zaman zaman büyük acılarla yürütülen insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti mücadelelerinin varacağı yer, devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla kendisine teslim edildiği bir tek adam yönetimi olamaz. Anayasa Değişikliği Kanunu’na göre Cumhurbaşkanının atayacağı ve istediği zaman görevden alacağı, kendisine karşı sorumlu Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar olmakla birlikte; artık Meclis’e karşı Hükümetin genel siyasetinden sorumlu bir Başbakan ve Bakanlar Kurulu kalmamakta; parlâmenter sistemin onlarla ilgili güvenoyu veya güvensizlik oyu gibi uygulamaları sona ermektedir. Onların görevleri, Devlet başkanı sıfatıyla Türk Milletinin birliğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî varlığından ayrılamayan Başkomutanlığı nasıl temsil edeceği bilinmeyen, parti genel başkanı da olabilecek bir Cumhurbaşkanı tarafından yerine getirilecektir.
Cumhurbaşkanı, savaş, seferberlik, ayaklanma, vatana veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin bozulması gibi durumlarda olağanüstü hâl ilân edebilecek; olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda Anayasa’daki sınırlamalara tâbi olmaksızın kanun hükmünde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarabilecektir. Bunlar, Meclis’in onayına sunulması gereken işlemler olarak öngörülmüştür.
Aslında 6771 sayılı Kanun’la üye sayısı gereksiz yere 600’e çıkarılan, böylece güçlendirildiği iddia edilen TBMM’nin gerçekte yetki ve görev alanı daraltılmaktadır. Bakanlar Kurulu kaldırıldığı için yasa teklifi yapma yetkisi milletvekillerinde kalmakla birlikte; Meclis’in Cumhurbaşkanınca geri gönderilen bir yasayı aynen kabul edebilmesi için üye tamsayısının salt çoğunluğu (301 oy) aranmakta, dolayısıyla Cumhurbaşkanına veto yetkisi tanınmaktadır.
Meclis’in bugüne kadar uygulanagelen Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme yetkisi kaldırılmaktadır. Parlâmenter rejimin en etkili denetim mekanizmaları olan gensoru ve Meclis soruşturması, Anayasa metninden çıkarılmıştır. Bakanlar Kurulunun görev ve yetkileri de kendisine verilen Cumhurbaşkanı hiçbir denetime tâbi olmayacaktır. Meclis soruşturmasının yerini alan hükümlerle Cumhurbaşkanı ve yardımcıları ile bakanların cezaî sorumluluğunun gündeme getirilmesi ise, TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğunun (301 üyenin) önergesiyle soruşturma açılmasının istenmesi, beşte üçünün (360 üyenin) gizli oyuyla soruşturma açılması ve üçte ikisinin (400 üyenin) gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı verilmesi gibi nitelikli çoğunluk koşullarıyla son derece zorlaştırılmıştır.
Bu düzenlemeler, yasama yetkisi zaten Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile önemli ölçüde elinden alınan, yapacağı yasalar Cumhurbaşkanınca veto edilebilen, yürütme organını denetleme yetkisi kaldırılan veya önüne engelleyici nitelikli çoğunluk koşulları konulan Meclis’in büyük ölçüde işlevsiz hâle getirildiğini göstermektedir. Anayasa Değişikliği Kanunu, işlerliği olabilecek denge ve denetim mekanizmalarından yoksundur.
Yargı yetkisi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından veya parti genel başkanı sıfatıyla adaylıkları üzerinde etkili olacağı iktidar milletvekillerinin oylarıyla seçilmeleri sonucunda Cumhurbaşkanının kontrolü altına girecek, dolayısıyla hukuk devletinin temeli olan yargı bağımsızlığı ortadan kalkacaktır.
16 Nisan 2017 halkoylamasının başka bir özelliği daha var: Bu halkoylaması, son olarak süresi 19 Nisan 2017 tarihine kadar uzatılan olağanüstü hâl koşullarında gerçekleştirilecektir. Anayasa’nın 15 ve 121. maddelerine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırlanabileceği veya durdurulabileceği olağanüstü bir yönetim usulü olan, çıkarılan olağanüstü hâl kararnameleriyle bu doğrultuda hükümler getirilen ve zaten Olağanüstü Hâl Kanunu uygulanan bir dönemdeyiz. Bu durumda halkoylaması propaganda çalışmalarının özellikle Anayasa değişikliğine karşı çıkan muhalefet partilerince özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi olanaksızdır. Fiilî durum da bunu göstermektedir. Birçok yerde Anayasa değişikliğine karşı çıkan muhalefet partilerince yapılmak istenen toplantılar idarî uygulamalarla engellenmiştir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ise, bütün televizyon kanallarınca canlı yayınlanan toplu açılış törenleri adı altında veya başka etkinlikler vesilesiyle gerçekte halkoylaması için “Evet” propagandası yapmaktadırlar. Anayasa değişikliğine karşı çıkan muhalefet partilerinin de eşit koşullarda “Hayır” propagandası yapabilmesi, sağlıklı bir halkoylamasının vazgeçilmez koşuludur.
Çünkü gündemdeki konu, Anayasa’da yazılı nitelikleriyle halk yönetimi demek olan Cumhuriyetin devam etmesi veya yerini bir dikta rejimine bırakmasıdır. Vatandaşlarımızın “Hayır” veya “Evet” oylarıyla ifade edilecek olan tercih, bu iki seçenek arasındadır. Tehdit altında olan, doğrudan doğruya Atatürk’ün kurduğu, Anayasa’da yazılı değişmez nitelikleriyle “insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti” olan Cumhuriyettir.
Fakat egemenliğin asıl sahibi, Cumhuriyete ve onun Anayasa’da yazılı niteliklerine içtenlikle bağlı büyük Türk Milletinin onları ortadan kaldıracak nitelikteki Anayasa Değişikliği Kanunu’na büyük çoğunluğuyla “Hayır” diyeceğine inancımız tamdır.”