Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumsal farkındalığın ve etkin mücadelenin zorunlu olduğunu hatırlattı. İmralı’ya yapılan ziyaret ve sonrasındaki açıklamalara sert şekilde eleştiriler yönelten Aksakal, PKK silah bırakmadan hiçbir yasal sürecin Meclise taşınamayacağını ifadede bulundu. Kıbrıs konusunda Rum tarafının garantörlüğün kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesi yönündeki şartlarının kesinlikle kabul edilemez olduğunu belirtti. DSP’nin 40 yıllık geçmişiyle temiz, toplumcu ve ilkeli siyaset anlayışını sürdürdüğünü hatırlatan Aksakal, Türkiye’nin yeniden saygın dış politikaya, bilim temelli ekonomiye ve özgürlükçü demokrasiye ihtiyaç duyduğunu dile getirdi.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Dün Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e 1928 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla “Başöğretmenlik” unvanının verildiği tarih olan 24 Kasım her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.
Hz. Ali’nin “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyerek ortaya koyduğu perspektif, eğitimin, öğrenmenin insan yaşamındaki en önemli unsurların başında geldiğini, geleceği doğru kurgulayabilmenin yegâne yolunun bilgi ve öğrenme olduğu gerçeğine işaret eden çok geniş anlamlar içeren bir öngörüdür.
Bu vesileyle öncelikle Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile benim ilk öğretmenim rahmetli babam Agâh Aksakal ve tüm şehit Öğretmenlerimiz olmak üzere tüm Öğretmenlerimizin bu gününü yürekten kutluyorum.
Ben de bir İlkokul Öğretmeninin çocuğu olarak dünyaya geldim ve tek maaşlı bir Öğretmenin üç çocuklu ailesini hangi koşullarda, ne gibi zorluklarla ve nasıl yetiştirdiğini en yakından bilen biri olarak söylemeliyim ki, Öğretmenlerimiz her dönemde büyük zorluklarla bu ulvî mesleği icra etmeye çalışmışlar, bu kutsal mesleğin onurunu yaşatmak uğruna büyük fedakârlıklara göğüs germişlerdir.
Bugün daha bir zor koşullar altında çalışan öğretmenlerimizin mali ve sosyal haklarının geliştirilmesi konusundaki zeminin ancak Demokratik Sol politikaların hayata geçirilmesiyle sağlanabileceği bir kez daha anlaşılmaktadır.
Bugün de ayrıca biliyorsunuz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Bu vesileyle kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumsal farkındalığın artırılmasının ve etkin şekilde mücadelenin zorunlu olduğunu hatırlatıyor, tüm kadınların güvenli ve huzurlu bir yaşam hakkına sahip olduğunu önemle vurguluyoruz.
Esasen sadece kadına değil, her türlü canlıya yönelik şiddetin önüne geçilmesi, insanca, hakça bir düzenin mutlak surette ve ivedilikle oluşturulması tüm insanlığın ortak sorumluluğudur.
Değerli basın mensupları,
Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme çabaları hız kesmeden devam ediyor.
Amerika ve İsrail’in hazırlanmış bir senaryo çerçevesinde tavşana kaç, tazıya tut politikaları ile sürdürülen ve bölge ülkelerinin de değişik sebeplerle sessiz kaldıkları tiyatro aynen devam ediyor.
Demokratik Sol Parti olarak bir kez daha uyarmak ve hatırlatmak isteriz.
Bugün bölgede ve ülkemizde eş zamanlı olarak yaşananlar birer tesadüf değil, tam aksine nihai hedefinde Türkiye olacak şekilde planlanmış stratejilerin dönemsel olarak hayata geçirilmesi sürecidir.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından başta terör örgütü PKK ve türevlerine yönelik ortaya konulan “Terörsüz Türkiye” perspektifi, muhatabı olan örgüt ve elebaşları tarafından ciddiye alınmadığı gibi, bu terör örgütlerini yaratan ve kullanan mekanizmalar tarafından da gereğinin yerine getirilmesi noktasında duyarsız davranılmaktadır.
Zira ortaya koymuş olduğumuz şartlar başta Amerika ve İsrail olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkelerinin de hesaplarını bozmaktadır.
Türkiye olarak ortaya konulan çerçeve çok açık ve nettir.
PKK ve iltisaklı tüm yapılar silahlarını bırakacak, ondan sonra bazı yasal çalışmalar Meclis gündemine taşınacaktır. Ancak görüyor ve izliyoruz ki bu kapsamda kayda değer bir gelişme henüz yaşanmamıştır.
Bilakis PKK terör örgütünün Kandil’de mukim bir yöneticisi halâ daha İmralı’da cezasını infaz etmekte olan bebek katiline af beklediklerini, onun kuracağı bir partide kendileri ve avanesiyle birlikte siyaset yapacakları hayalini öne net bir dille ileri sürmektedir.
Bunun bırakın kabul edilmesini, bir şart olarak ortaya sürülmesine dahi fırsat vermeyi, bu densizliği ve pespayeliği tekzip etmemeyi kadim Türk milletinin elli yıllık terörle mücadele geçmişine saygısızlık, bu yolda canını feda etmiş binlerce şehidimize hakaret ve ihanet olarak görürüz.
Kapalı kapılar arkasında kimlerle planlandığı konusunda hiçbir bilginin olmadığı defakto bir kararla Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran yüce Meclisin kurumsal yapısını temsil edecek şekilde üç Milletvekilini “komisyon görevlisi” adı altında Türkiye Cumhuriyeti devletini bölüp parçalamak için silahlı örgüt kurmuş bir vatan haininin ayağına götürmenin asil Türk milletinin şaşmaz terazisinde nasıl tartılacağını da hep birlikte görüp yaşayacağız.
Hatta sizlerin de bildiği üzere dün akşam saatlerinde TBMM’den yapılan açıklamaya göre İmralı ziyareti gerçekleştirilmiş, dönülmüş, Meclis Başkanımıza bilgisi bile verilmiş.
Sürate bakar mısınız?
İmralı ziyaretine giden üç Komisyon üyesinin, yapılan 3 saat süren görüşme neticesinde toplumsal bütünleşme, kardeşliğin pekiştirilmesi ve bölgesel perspektife yönelik sürecin pozitif ilerletilmesi açısından olumlu sonuçlar elde edildiği yönünde açıklamaları da kamuoyu ile paylaşıldı.
Ayrıca komisyonun bundan sonraki süreçte hedeflerini gerçekleştirme yönündeki azimli ve kararlı tutumunu sürdüreceğine de vurgu yapılmış.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun bir üyesi olarak bu konu hakkında ilk toplantımızda, muhtemelen yarın yapılacak Komisyon üyelerine tatminkâr bir bilgilendirme yapılacağını umuyoruz.
Terörsüz Türkiye amacıyla yapılan çalışmaların daha sonraki aşamalarında gündeme gelebilecek müspet ya da menfi sonuçları yanında, İmralı’daki terör elebaşının ayağına gidilmesinin makul ve inandırıcı gerekçelerinin halka ve topluma anlatılması görevi ve sorumluluğu elbette oraya koşa koşa giden siyasi yapıların omuzlarında olacaktır.
40.ncı yılını on gün önce geride bırakmış Demokratik Sol Parti olarak bu aşamada yaşananlara temkinli yaklaştığımızı vaki işleyiş şekline onay vermediğimizi daha önce de belirtmiştik.
Şimdi yine bazı basın organlarında çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla PKK’nın İmralı’da cezasını infaz eden elebaşı, oradan yazdığı mektupla bir diğer terör örgütü olan SDG’nin elebaşı Mazlum Abdi Şahin’i görüşmek için İmralı’ya davet etmiş.
Eğer bu bilgi de doğruysa, daha önce de söylediğim gibi bu pilav daha çok su kaldıracaktır.
Demek ki her şey aşırılmış, pişirilmiş, 05 Ağustos’tan bu yana 18 kez toplanan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bugün gelinen aşama için bir misyonu yerine getirmek üzere oluşturulmuş anlamı çıkacaktır.
Bunların daha içerikli ve detaylı değerlendirmesini, yapılacak olan ilk Komisyon toplantısında edineceğimiz bilgiler çerçevesinde sizlerle paylaşacağız.
Değerli basın mensupları,
Küresel emperyalizmin Ortadoğu’da bölgesel “yeniden şekillendirme” planının bir diğer ayağı Kıbrıs Adası üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır.
İsrail’in taşeronluğunda Amerika ve İngiltere’nin doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına hâkim olma hayaliyle yürütülen, Gazze’nin tamamen boşaltılması ve ilhakına yönelik girişimler bunun en görünen kısmıdır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın mihmandarlığında kendilerince Kıbrıs’ın tümü üzerinde hâkimiyeti olduğuna inanlar önümüzdeki süreçte işin aslının ne olduğunu en çarpıcı şekilde göreceklerdir.
Geçtiğimiz Perşembe günü KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Tufan Erhürman’ın Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Hristodulidis ile BM Kıbrıs Temsilcisinin ev sahipliğinde başlattığı iyi niyet görüşmesinde Rum lider, bundan böyle medya üzerinden bir suçlama oyununa başlamayacağı sözünü vermişti.
Ancak her seferinde olduğu gibi Hristodulidis’in bu sözünden hızlıca çark ederek “Türkiye’nin 1960’lardan kalan çağdışı garantörlüğü kalkmadan, Türk askeri Ada’yı terk etmeden asla çözüm olmayacak, kabul etmeyeceğiz” şartını ortaya sürmesi, Rumların gerçek karakterini bir kez daha ortaya koyduğunu göstermektedir.
Ama bu açıklama sonrası KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Erhürman da taşı gediğine koymuş ve bir yazılı açıklama yaparak, “Hani verdiğin söz? Kabul etmeyeceğimizi bile bile şart koyuyorsun, açıklaman yok hükmündedir” diyerek kendisine hak ettiği cevabı da ermiştir.
Kıbrıs bizim tarihsel sorumluluğumuzdur!
Bakınız, Kıbrıs adasında yaşananlarda olduğu gibi İsrail ile Hamas arasında imzalanan sözde ateşkesin işleyişini de sadece bölge ülkeleri değil tüm dünya büyük bir aymazlıkla izliyor.
Değerli basın mensupları,
Nihai hedefinde Türkiye olan bu planın boşa çıkarılması adına tetikçi terör örgütlerinden medet ummanın ne kadar yanlış bir karar olduğu mutlaka yaşanarak mı öğrenilmelidir?
İşte; ha PKK, ha İsrail, ha Rum kesimi. Bunların birbirinden farkı yoktur.
Hepsi küresel emperyalizmin taşeronluğunu ve tetikçiliğini yapmaktadır ve dolayısıyla Türkiye olarak uyanık olmak mecburiyetindeyiz.
Zamanlamaya ve tesadüfe bakın.
Atalarımız boşuna mı söylemişler; “Katranı kaynatsan olur mu şeker?”
Elbette olmaz!
O halde aklımızı başımıza almak zorundayız.
Değerli basın mensupları,
Komisyon üyesi üç vekil daha İmralı’ya gitmeden yapılan açıklama ve talepleri sizler de gördünüz.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Sayın Tülay Hatimoğulları İmralı ziyaretinden sonra SDG elebaşı Mazlum Abdi Şahin’in Türkiye’de ağırlanması çağrısı yapıyor.
Ben şimdi sormak isterim;
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere gerek Milli Savunma Bakanımız, Dışişleri Bakanımız, gerek MİT Başkanımız SDG’yi bir terör örgütü, PKK’nın türevlerinden biri olarak tanımlayıp onların da silahlarını bırakması ve Suriye devleti ile yaptıkları 10 Mart mutabakatı çerçevesinde Suriye’ye entegre olmalarını ısrarla ve altını çizerek söylemiyor mu?
Bakın biraz önce de söyledim, İmralı’daki PKK elebaşının bir mektup yazarak Mazlum Abdi Şahin’i kendisiyle görüşmek üzere İmralı’ya davet ettiği haberleri ortalıkta dolaşıyor.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!
Bütün bu olanlar yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti devletinin kodlarıyla oynanması demektir.
Bunu ne asil Türk milleti, ne de kadim Türk devleti kabul asla etmeyecektir!
Değerli basın mensupları,
Böylesine hızlı değişen bir dünyada DSP’nin sorumluluğu bugün artık daha da büyümekte ve daha da önem arz etmektedir.
Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, dikkat çeken siyasetçiler değil; devlet aklına sahip kadrolardır.
DSP, geçmişte olduğu gibi bugün de, devlet yönetimini bilen, hukuka saygılı, ekonomiyi teknik kadrolarla yöneten, milli çıkarları uluslararası hukukla savunan, toplumsal barışı önceleyen bir hareket olarak öne çıkmaktadır.
Bugün Türkiye’nin yeniden saygın dış politikaya, bilim temelli ekonomiye ve özgürlükçü demokrasiye her zamankinden çok ihtiyacı vardır.
DSP, bu ihtiyacı karşılayabilecek en önemli siyasi partidir.
14 Kasım 1985 tarihinde kurulmuş ve bugün 40.ncı yaşını tamamlamış bir parti olarak DSP’nin özgün kimliğini tanımlamak gerekirse Demokratik Sol Parti’nin kimliği üç temel üzerine kuruludur;
DSP halkımızdaki bu beklentiyi 40 yıldır temsil etmektedir.
DSP yalnızca bir Parti değildir, kelimenin tek anlamıyla bir hafızadır!
Bunun için DSP, Türkiye’nin siyasi hafızasında çok özel bir yer tutar.
Bülent Ecevit’in liderliğinde Demokratik Sol Parti Türkiye’ye de şunları öğretmiştir;
Bu miras, DSP’nin 40 yıl boyunca taşıdığı sorumluluğun en açık göstergesidir.
Bugün siyaset kurumu ciddi bir töhmet altındadır.
İktidara alternatif olması gereken ana muhalefet partisi CHP’nin, bazı önemli mensuplarının da bir takım şaibeli olaylara karışarak akçeli işlerin yürütüldüğü bir siyasi parti merkezi haline geldiğini iddia edilen gelişmeleri görmek, üzülerek belirtmek gerekirse büyük Atatürk’ün ismiyle vücut bulmuş yüz yıllık toplumsal algının ayaklar altına alınması karşısında çaresizce adliye koridorlarında, cezaevlerinde mesaisini doldurduğuna tanık olmak, hakikaten dürüst ve demokratik siyasetin geldiği nokta açısından bizler kaygılandırmakta ve düşündürmektedir.
Böyle bir manzara Türk siyaseti adına kabul edilemeyeceği gibi, partinin kurucusu olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün her fırsatta bu olaylara kalkan yapılmak istenmesi, Türk milletinin “Halkçı Ecevit” dediği, “Karaoğlan Ecevit” dediği dürüst siyasetin en önde gelen figürü olarak gördüğü, her sıkışıldığında Bülent Ecevit’in arkasına saklanma girişimlerini de kabul etmemiz, içimize sindirmemiz mümkün değildir.
Değerli basın mensupları,
DSP’nin geleceğe bakışı anlamında bir değerlendirme yapmamız da gerekirse 40 yılın ardından bugün artık yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuz görülmektedir.
Türkiye bir yol ayrımına getirilmekte, üniter yapısı sorgulanır halde ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak tanımlanan ulusal birliği iğdiş edilmek istenmektedir.
Bunu kabul edebilecek, içine sindirebilecek bir millet değildir Türk milleti.
Her etnik kökenden ve her inanç grubundan insanlarımız bu toprakların vatan yapılmasında verilen mücadeleyi ve feda edilen canları asla unutmayacaktır.
Bugün devlet yönetiminde söz sahibi olan herkes şapkasını önüne koymalı ve gece başını yastığa koyduğunda bir kez daha vicdanıyla yüzleşmelidir.
Aksi takdirde Türk milleti artık bu siyasi yapılarla arasına mesafe koymak, bunları ilk seçimlerde sandığa gömmek mecburiyetindedir.
Demokratik Sol Parti her hal ve şart altında vatanın ve devletin bekası, milletin geleceği için görevi başındadır ve bu görüş, düşünce ve anlayışa sahip herkese kapıları sonuna kadar açıktır" ifadelerini kullandı.