Genel Başkanımız Sayın Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, “Terörsüz Türkiye” sürecine dair açıklamalarda bulundu. Aksakal sürecin geldiği nokta itibariyle toplumun anlayabileceği bir düzeyin oluşmadığını vurgulayarak, “Devletiyle duygusal bağları tamamen iğdiş edilmiş bir toplumla güçlü yarınlara varılmayacağını” belirtti. İstanbul’daki toplu taşıma krizine de değinerek, hakedişlerini alamayan özel halk otobüslerinin kontak kapattığını hatırlatarak, “Ek seferlere vereceğiniz parayı araç sahiplerine verseniz daha akılcı olmaz mıydı?” diyerek İBB yönetimini eleştirdi. Aksakal, son olarak tüm yurttaşlara çağrıda bulunarak, “Demokratik Sol Parti’nin, yaşanan olumsuzluklardan rahatsızlık duyan tüm yurttaşları kucaklamaya hazır olduklarını ifade etti.
Genel Başkanımız Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; "Rusya İmparatorluğu tarafından 1864 yılında doruk noktasına ulaştırılmış ve yüzbinlerce insanın katledilmesi, sürgüne gönderilmesi, mecburi tehcire zorlanmasıyla meydana gelen Çerkez soykırımının 161.nci yılında ülkemiz topraklarında yaşama tutunan Kafkas kökenli tüm yurttaşlarımızın tarihsel acılarını yürekten paylaşıyorum.
Emperyalizmin en belirgin karakteristik özelliklerinden biri olan sömürgecilik ve asimilasyon politikasının bir tezahürü olan bu soykırım, insanlık var oldukça hatırlanacak ve lânetlenecektir.
Ayrıca; Önceki gün Hakimler ve Savcılar Kurulunda görev sürelerini tamamlayarak ayrılacak olan 5 üye için ve Radyo Televizyon Üst Kurulunda boşalan 3 üyelik için yüce Meclisimizde seçimler gerçekleştirildi.
Her iki kurulumuz için seçilen üyelere yeni görevlerinde hukuk ve adalet düzleminde yapacakları hakkaniyetli çalışmaları için başarı dileklerimizi buradan paylaşmak istiyorum.
Değerli basın mensupları,
Yaklaşık 7 ay önce ülke gündemine yerleştirilen ve “Terörsüz Türkiye” mottosuyla yürütülen süreçte bugün geldiğimiz nokta itibariyle toplumun anladığı ya da anlayabileceği bir düzeyin oluşamadığı açıkça görülmektedir.
Çocuklarımızın geleceğinden, milletçe her bir ferdimiz adına maddi manevi kırk yılımızı çalan bu hain yapının mensuplarının bir anda pirüpak yapılıp, önüne “terörsüz Türkiye” sıfatı yakıştırılan ülkemizin “güçlü yarınlarına” devletiyle duygusal bağları tamamen iğdiş edilmiş bir toplumla varılamayacağını artık herkesin idrak etmesi gerekir.
Esasen böyle bir çıkışın perde arkasında yatan gerçeğin ne olduğu konusu inanıyorum ki, bu yolu açanların yakınında yer alanlarca da bilinmemektedir.
Evet, bölgemizde çeyrek asırdır süregelen bir emperyalist işgal projesi tüm hızıyla hayata geçirilmeye devam ediyor.
En yoğun şekli ve pervasızlığıyla devam eden Gazze’nin işgali, tüm yerleşim alanlarının yerle bir edilmesi ve o toprakların gerçek sahibi Filistin halkına karşı yürütülen soykırım ve katliamlarla sadece bölge halklarına değil, dünya insanlığına karşı bir gözdağı verilmesinin canlı örneklerini yaşıyoruz.
Buraya kadar her şey anlaşılabilir ancak, kırk senedir bu emperyalistlere hizmet etmiş ve on binlerce insanımızın yaşamına kastetmiş katiller sürüsünü inlerine tıkmışken, birdenbire sözüm ona kardeşlik, sözüm ona barış çığırtkanlığı yapmanın mantıklı bir izahı olduğunu da düşünmüyoruz.
Esrarengiz söylemlerle, gizemli demeçlerle bir çerçeve çizilmeye çalışılsa da şurası gayet açıktır ki, bu süreçten en az zararla çıkmak zorundayız.
Öyle ya da böyle madem ki böyle bir yola girildi, madem ki en geniş iyi niyetle silahlar değil fikirler konuşsun denildi, o zaman bu stratejinin birincil ve tek muhatabı olan terör örgütü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında siyasi ayağını oluşturan HDP’nin de, devletin işaret ettiği yöntemin gereğini zaman geçirmeden yerine getirmeleri zarureti kabul edilmelidir.
Zaman zaman ortaya konulan görüş ve beklentilere bakılacak olursa bunun için bir zamana ihtiyaç duyulduğu ifade ediliyor.
Terör örgütü PKK ve tüm bileşenlerinin silahlarını teslim etmesi için neden bir-kaç aylık süreç öngörülmektedir, anlayan varsa beri gelsin.
Mesela, güya PKK’nın sözde kongresini toplayarak kendisini feshettiğini ilan ettiği tarihten sonra bu sözde fesih kararının pratikte bir yansımasını gören varsa onlar da beri gelsin.
Şimdi adına “devlet aklı” denilen bir mekanizma ortaya çıkmış, bu sürecin koordinasyonu konusunda “derin stratejileriyle” yöntemler öneriyor.
Tabii bu arada devlet denilen mekanizmanın başında fiili olarak sorumluluk üstlenmiş, toplumun yüzde 52’si tarafından kendisine bu görev tevdi edilmiş bir Cumhurbaşkanı varken, neden “daha derin” bir devlet aklına ihtiyaç hasıl olmuştur, bu da ayrı bir değerlendirme konusudur.
Tüm bu soru işaretlerine rağmen söz konusu sürecin koordinasyonu ve alınacak kararların Meclisteki tüm siyasi Partilerin iradesi altında gerçekleştirilmesi görüşü bizim için değerlidir.
Ancak bu da terör örgütünün silahları ve militanlarıyla birlikte tam olarak teslimi sonrası olarak düşünülmelidir. Tabii terör örgütü mensupları böyle bir yolu ne kadar tercih edecektir, yaşayıp göreceğiz.
Önceki açıklamalarımızın neredeyse tamamında bu konu hakkındaki tereddütlerimizi ve gelişmelere dair öngörülerimizi tüm çıplaklığıyla ve samimiyetle ortaya koyduk, kamuoyu ile paylaştık.
Bugüne kadar yanıldığımız ya da beklediğimizin dışında bir gelişmeyle karşılaşmadık.
Yine söylüyoruz; bu hainler sadece bugüne kadar kullandıkları “PKK” adını tasfiye etmişlerdir. Ne amaçlarından ne niyetlerinden ne de kurguladıkları ve kendilerine talimatla verilmiş stratejik görevlerinden vazgeçmiş değillerdir.
Türkiye bu konuda dikkatli ve tetikte olmalıdır. Hem PKK hem de PYD kadroları kendilerine tanımlanmış görevlerini yerine getirmek için fırsat kollamakta, yeniden güçlerini tahkim etmek amacıyla süreci zamana yayarak zaman kazanmaya çalışmaktadırlar.
Dün olduğu gibi bugün de amaçları sözde bir Kürt devleti kurmak, Irak-Suriye- İran ve Türkiye toprakları üzerinde bu hayallerini gerçekleştirmektir.
Tunceli’de önceki gün ve Ankara Mamak Tuzluçayır’da yaşanan görüntüler bu söylediklerimizin ispatı ve ne kadar pervasızlaşacaklarının en bariz örneğidir. Bu vesileyle yaşananları içine sindiremeyip görevinden affını isteyen Tunceli Valimiz Sayın Bülent Tekbıyıkoğlu’na ve bu onurlu kararlı duruşu için buradan şükranlarımızı sunuyorum. Bu tavrını yürekten desteklediğimizi ifade ediyorum.
Ayrıca Sayın Valimizin terör yandaşlarının etkinliği konusundaki karar ve iradesi İçişleri Bakanımız tarafından kendisine bırakılmasına rağmen hangi sözde yüksek yetkili bu etkinliğe izin vermesi konusunda baskıcı ve etkili olmuştur. Bu kişi derhal açıklanmalıdır.
Bilinmeli ve unutulmamalıdır ki bu bölücü hainler, Anayasamızdaki tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek millet şeklindeki milli birlik tanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla taktiksel politikalar üretmektedirler. Kadim Türk devleti ve Demokratik Sol Parti bu oyunlara asla gelmeyecektir.
Hatırlayacaksınız; Suriye ile PYD sekiz maddelik bir anlaşma imzaladılar güya. Peki o anlaşmanın gerekleri yerine getiriliyor mu? Tabii ki hayır!
Çok güzel bir atasözümüz vardır. Baskın basanındır!
Uyanık olmak durumundasınız, buna mecbursunuz, gerekirse terör örgütüne karşı Suriye ile eş zamanlı bir müdahale yerinde olacaktır.
Değerli basın mensupları,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bazı ilçe Belediyelerinin yöneticileri hakkında başlattığı bir takım yüz kızartıcı suçlar kapsamındaki soruşturma süreci her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Binasının alımı sırasında gerçekleştiği öne sürülen, gerek yazılı gerek görsel ve gerekse sosyal medya mecralarında çarşaf çarşaf görüntülerle paylaşılan para kuleleri, kirli ilişkiler zincirinin genişleyen halkaları toplumun temiz siyaset beklentilerini yok etmektedir.
Dünya’da ve ülkemizde yaşanan ekonomik ve sosyal bunca sorun varken ve bu sorunların çözümü konusunda umut olması beklenen bir ana muhalefet partisinin ve dahası “Atatürk’ün kurduğu” iddia edilen bir partinin bu gibi bir gündemin girdabında çırpınması, üstelik Atatürk’ün adının bu olaylarda zikredilmesi hepimizi üzmekte ve kaygılandırmaktadır.
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel mesaisinin büyük çoğunluğunu Silivri Cezaevinde ve gece mitingleriyle geçirirken, İstanbul’da toplu taşıma hizmeti veren 3.000 Halk Otobüsü kontak kapatıyor.
Neden? Çünkü hakedişlerini alamadıklarını, öz sermayelerinin artan hayat pahalılığı karşısında mevcut çarkı döndürmeye yetmediğini iddia ediyorlar.
Peki İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda nasıl bir tavır ortaya koyuyor derseniz, işte orası daha da trajikomik, ek seferler organize ediyorlarmış. Ek seferlere vereceğiniz parayı kontak kapatmak zorunda bıraktığınız araç sahiplerine verseniz de onlar da böyle bir eyleme kalkışmasalar olmaz mı?
İstanbul ve İstanbul halkı bu şekil bir yönetilmeye müstahak değildir değerli arkadaşlar. İstanbul’un normal zamanında bile neredeyse her gün trafik ve toplu taşıma kaosu yaşanırken üstüne üstlük bir de böyle bir eylemin zeminini yaratmak, İstanbul’a ve İstanbul halkına yapılacak en büyük kötülüktür.
Demokratik Sol Parti olarak elbette yaşanan tüm süreçleri yakından ve dikkatle takip ediyoruz.
Türkiye ve demokratik siyaset sahipsiz değildir.
Demokratik Sol Parti yaşanan tüm bu olumsuzluklardan rahatsızlık duyan, kaygılanan, geleceğimiz adına endişeye kapılan tüm yurttaşlarımızı kucaklamaya, bağrına basmaya hazırdır.
Lâzım olan tek şey, her türlü komplekslerin bir kenara atılması ve biraz da cesarettir!" dedi.