Genel Başkanımız Sn. Önder AKSAKAL’ın Diyarbakır’da yapılan Parti Meclisi Toplantısındaki konuşma metni
Demokratik Sol Parti kurulduğu günden bu güne kadar, ilkelerinden, hedeflerinden sapmadan, topluma yönelik sorumluluklarından kaçmadan, doğruları söylemekten de korkmadan siyaset sahnesindeki varlığını sürdürmektedir.
Bu inanç ve kararlılık Demokratik Solcuların ruhlarında, duygularında ve yüreklerinde bir köz gibi yanmaktadır.
Biz, Türkiye siyasetinin “miladı” diyoruz. Bir darbe yaşandı bu ülkede.. 12 Eylül 1980’de.
Faşist darbenin aktörleri, bir şekilde “peygamber ocağının” başında, kendilerine emanet edilen devleti, milleti ve ülkeyi bugünkü haline mecbur edecek sürecin düğmesine bastılar.
Toplumu önce kendilerine, sonra da kaderlerine razı gelmeye zorladılar.
Direnenleri de copla, işkenceyle, hapishaneyle, faili meçhul cinayetlerle bastırdılar.
Bunların bastıkları topraklar kurudu, “maşallah” dedikleri bir anda kayboldu.
İşte direnenlerden biriydi bu partiyi kuran. Halk için halkın beklentileri doğrultusunda çalışan büyük devlet adamı BÜLENT ECEVİT’ti. Buradan, Diyarbakır’dan selam olsun “Demokrasi Kahramanına” Türkiye’nin Karaoğlanına!
“Toprak işleyenin, su kullananın!” demişti ve bu kararlılığını “Toprak dağılımında adaletsizliğin en yoğun olduğu bölgelerden başlanarak, hakça bir toprak dağılımını sağlayıcı ve toprağın aşırı ufalanmasını önleyici, aynı zamanda tarımda verimi artırıcı bir toprak reformu gerçekleştirilecektir.”
diyerek, Demokratik Sol Parti’nin programına koydu.
Bugün Diyarbakır’dayız. Diyarbakır da çok çekti bunlardan.
Diyarbakır cezaevinin dili olsa da konuşsa.
Nice canlar yitti gitti. “Kahrolsun faşizm, kahrolsun feodalizm, kahrolsun emperyalizm!” dedikleri için.
Ama ne hikmetse, 12 Eylül darbesi bu yurtsever solcuları tasfiye ederken, diğer taraftan bir terör mekanizmasını kurguladı. Türkiye’deki sol siyasetin doğudan batıya, güneyden kuzeye neredeyse tüm unsurlarını sindirdi, eritti ve yok etti. Ama egemen güçlerin Ortadoğu’daki emellerine hizmet edecek bir terör örgütünü de sistemine dahil etti.
Bunlara silah verdi, para verdi, güç verdi. Binlerce vatan evladının yaşamını yitirmesine ortam hazırladı.
Bölgedeki feodal yapının güçlü temsilcileri, büyük toprak ağaları, kendilerine “kul” gördükleri bölge insanının eğitimli olmasını, düşünmesini, yorumlamasını istemediğinden, devletin bölgeye ilişkin yatırımlarını da bu sebeplerle sürekli engellediler.
Kadınlarımız kuluçka makinasına döndürüldüler. Çocuk yaşta gelin edildiler.
Adına “töre” dediler. Karşı geldiklerinde öldürüldüler.
Ağalar ne dedilerse o kanun oldu. Oysa Türkiye SOL’u, batısında da doğusunda da bu kaderi değiştirmek için omuz omuza olmuştu, darağacında solmuştu, Nurhak’ta, Kızıldere’de vurulmuştu.
Şimdi gelin görün ki; insanımız topraklarından koparılmış, vatanından yurdundan sürülmüş, insan gibi yaşamak dururken bir köle gibi gurbet ellerde per-perişan sefalete mahkumdur.
Terör örgütü, kendisini var eden “efendilerinin” emrinde, onların “böl-parçala-yönet” stratejisine uygun şekilde korku, gözdağı ve şiddet uygulamalarını sürdürmektedir.
Olan da, görüldüğü gibi öncelikle burada yaşayan halka, yani kendi canından-kanından insanlarımıza olmakta.
Siyasetlerini aynı zamanda parlamentoda da temsil etmek adına, efendilerinin medya mekanizmasının desteği ile bir de Parti kurup, topluma “Türkiye’nin Partisi” diye yutturmaya çalıştılar.
Yurtsever, demokrat, solcu, Cumhuriyet’in temel değerlerine gönülden bağlı bir seçmen kitlesini de “kandırarak” parlamentoya girdiler ve bu tiyatroyu sürdürüyorlar.
Buradan tüm yurttaşlarımıza, özellikle Diyarbakır’lılara sesleniyorum;
Kendi vatanını cehenneme çevirenler insan haklarından söz edebilir mi?
Silahlanmanın ve teknolojinin bugün geldiği noktada, kendi sokaklarına hendekler kazıp, sözde direniş adı altında kendi insanını ölüme mahkum edenler için, “zekâları 1389 yıl öncesinde kalmış” denmez de ne denir? (627 yılındaki Hendek Savaşı Hz. Muhammed)
“Analar ağlamasın” diyenlerin, aslında “İstediğim olmazsa ananızı ağlatırım”
demesi değil mi bu?
Amaçları açıktır. Bölge insanını yıldırmak, bu toprakların, Irak’ta olduğu gibi başka iradelerin eline geçmesine aracı olmaktır. Tarihte buna benzer dönemleri Türkiye halkı yaşamıştır. Nasıl ki bu coğrafyanın insanları, Kurtuluş Savaşında Fransız işgal güçlerini geri püskürtmeyi becerdiyse, bu gün de aynı amaç uğruna çalışanlara gerekli dersleri vermesini bilir.
Yedi düvele kafa tutmuş bir ecdadın torunlarıyız hepimiz. Kurtuluş Savaşı’nda Doğu ve Güneydoğu illerinden gelip vatan topraklarına şehit düşen
7.314 insanımızın 497’si Diyarbakır’lı.
Buradan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, yurttaşlarımızın birliği ve kardeşliği uğruna yaşamını feda eden yiğit Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan’ı ve kendisiyle birlikte şehit olan Polislerimizi saygı ve rahmetle anmadan geçmek olmaz. Mekânları cennet olsun.
Değerli arkadaşlar, Olağanüstü Kurultayımızda bir söz söylemiştim;
“Kendilerini Türkiye’nin partisi gibi lanse eden, ancak tüm siyasi söylemlerini bölücübaşının affedilmesine, özgür sözde Kürdistan idealine ve uluslar arası emperyalizmin Ortadoğu bölgesindeki yeni devlet yapılanması stratejisi noktasında tutan bir parti, sol bir parti olabilir mi?” demiştim.
Elbette hayır!
Bunların, ülkenin doğu-güneydoğu bölgesinde yüzlerce yıldır hüküm süren, bu bölgede yaşayan insanları eğitimsiz, fakir ve kul düzleminde tutan baskıcı feodal yapının ortadan kaldırılmasına yönelik bir tek söylemine tanık olanınız var mı? Yok! Bu partinin programında bile bir tek kelime feodalizm yazmaz, toprak reformundan bahsedilmez.
O halde, siyasi yapılanmasını, yine bu bölgedeki toprak ağalarının, şıhların, şeyhlerin, terör örgütünün tahakkümüne ve iradesine teslim etmiş bir parti, ne Türkiye’nin partisidir, ne de bir sol partidir.
Şimdi bu partinin sayın Eşbaşkanları çıkmış, “Özyönetim, özerklik, gerekirse bağımsız devlet..” falan lafları ediyorlar.
İşte Diyarbakır’dayız, buradan sesleniyorum; Sen neyin kafasını yaşıyorsun Selocan!
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Eline almışsın bir bağlama, tutturmuşsun bir “Kürt sorunu” türküsü gidiyor.
Senin ağaların bu topraklarda yaşayan insanları eğitimsiz bıraksınlar, aç-sefil namerde muhtaç yaşatsınlar, kapısında beslediği köpekten değersiz saysınlar, çocuk yaşında kızları koynuna kadın diye alsınlar, itiraz edeni – direneni “töre” diye vursunlar, devletin yaptığı okulları, hastaneleri yaksınlar, derelerin üstündeki köprüleri yıksınlar, devleti dolandırsınlar, milleti haraca bağlasınlar, sen bunlara karşı çıkıp siyaset yapacağına, kürt sorunu da kürt sorunu..
Evet, bu memlekette bir Kürt sorunu var; O da bu saydığım ağaların yarattığı sorundur!
Bilin ki, bu millet bu sorunun da üstesinden elbette gelecektir.
Vakit geçmeden kendinizi toplayın. Demokrasiye ve hukuka güvenin.
Adalet geç de olsa mutlaka tecelli eder. Beşeri adalet elbette ki beklentimizdir ama, ilahi adaletten kimse kaçamaz.
Bugün yetim bırakılan, anasız-atasız bırakılan sâbilerin ahı kimseye kalmaz.
Bu topraklar üzerinde bin yıldır yaşayan insanlar hiçbir dönemde birbirinin aslını inkar etmemiştir. Kürde Kürt, Türk’e Türk, Çerkeze Çerkez demiştir.
Kimse birbirinin Alevi mi, Sünni mi, Süryani mi olduğunu merak etmemiştir.
O halde bu ihtiras kimin içindir? Herkesi aklı selime çağırıyoruz!
Demokratik Sol Parti olarak;
Demokrasi, Laiklik ve Sosyal Hukuk Devleti önceliğimizdir.
Ülkesi ve Milletiyle bölünmezlik, vazgeçilmezimizdir.
Tam bağımsız Türkiye, hedefimiz ve idealimizdir.
Yaşasın bu topraklar üzerinde bin yıldır birlikte olan insanlarımızın kardeşliği!
Evet değerli arkadaşlar;
“Diyarbakır da benim, Edirne de benim.. Kars da senin, Aydın da senin..
Ankara hepimizin, Türkiye hepimizin!” demiştim ve 2016 yılının ilk Parti Meclisini Diyarbakır’da toplayacağımı söylemiştim. Bunu gerçekleştirdik.
Partimizin kurucusu BÜLENT ECEVİT, 2002 yılında 57. Hükümet’in Başbakanı olarak, 3 Kasım’da Erken Seçim diye ortalığa düşenlere demişti ki; “Devleti çamurdan çıkardık, önümüzdeki birbuçuk yılda da bunun semeresini ortaya çıkaracağız. Eğer bu yapı bozulursa devlet, ya bölücülerin ya da din tacirlerinin eline geçer.”
Nitekim 14 yıldır bu sarmaldan kurtulmak için çaba sarf ediyoruz.
Demokratik Solcular, yurtseverler var oldukça bunun başarılamayacağını görecekler.
Bugün Diyarbakır’dan mesajımızı verdik, Şubat ayında Parti Meclisimizi Konya’da toplayacağız.
Laikliğin, inançlara saygının güvencesi olduğunu, dinimizi, hurafelerle ve tüccar zihniyetiyle topluma dayatan mekanizmalardan mutlaka kurtaracağımızı, herkesin inancını özgürce, dilediği mekânda yaşayabileceğini, korkuyla değil, Allah sevgisiyle dinimizi yüceltebileceğimizi dünyaya duyuracağız.
Yeni çalışma arkadaşlarıma, çıktığımız bu çetin ve zorlu yolda, üstün mücadele azmi, sarsılmaz bir kararlılık duygusu ve başarılar diliyorum.
Allah yolumuzu açık etsin, allah bu topraklar uğruna canını feda etmiş insanlarımız karşısında mahşer-i huzurda bizleri mahcup etmesin, allah bin yıldır süren kardeşliğimizi, et-tırnak gibi olmuş birliğimizi, dirliğimizi bozmasın.